19 Mayıs 2020 Salı

BİR 19 MAYIS GÜNÜ

   

      Bugün 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı ,Atatürk 'ün bağımsızlık savaşımıza başlatmak için Samsun 'a ayak bastığı günün 101. yıl dönümü.Bu tarihi gün gençlerimiz bayram olarak armağan edilmiştir.KUTLU OLSUN. Corona Virüs salgını bu yıl izin vermiyor hiçbir bayramı dışarıda,alanlarda kutlamaya.23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramını evlerde.balkonlarda kutladık.Gençlik ve Spor Bayramımızı da evlerde.balkonlarda kutlayacağız.Gençlerimizi sanal alemde canlı yayınlarda izleyeceğiz...

       Tarihe bu notu düştükten sonra on beş yıl önce bugünü anlatmak istiyorum.Yıllarca yazmak istediğim ama bir türlü yazamadığım bir 19  mayıs gecesi ve gündüzü...
     
     18 mayıs 2005 akşamı yaşadığım kentte hummalı bayram ve festival hazırlıkları vardı.Hem yerel yönetimde hem de dernek yönetimde görev aldığım için çalışmalarda oradan oraya koşturuyordum.(emekli öğretmendim) O gece çalışmalar bittiğinde öğretmen arkadaşım yanıma geldi üzgün "Haberin var mı Nesrin Öğretmeni kaybetmişiz"dedi.Önce anlayamadım ne .neden soruları peşe peşe geldi.Ne kadar gereksiz bu sorular;bir buçuk yıl önce Nesrin Öğretmene öğrencisi doktor ne kadar yaşayacağını söylemişti onulmaz hastalıktan.Direnmişti Nesrin öğretmen neredeyse söylenenin üç katı uzatmıştı yaşamını...Belki o yüzdendi bu sorular.Koşa koşa eve gittim ,eşim haberi almış yola çıkmak için beni beliyordu.Hemen yola çıktık on beş dakikalık yolda birlikte yaşadığımız on beş yıllık dostluğun anıları geçiyordu gözlerimizden.En çok da yaz tatillerimizde deniz kıyısı buluşmalarımız.Gök kuşağı renklerde şemsiyeyi sahide gördük mü çığlık atardı bizim kızlar "Pelinler de burada" haykırışları.Bütün gün onlar oynamaya ,biz sohbete doyamazdık Gecelerde de sofralarda buluşurduk...Anaokulundan liseye uzanan arkadaşlıktı çocuklarımızın arkadaşlıkları.Nesrin öğretmen çocuklarına melek anne olduğu gibi öğrencilerine de melek matematik öğretmeni idi. Eşlerimiz beden eğitimi öğretmeni branşdaştılar.

     Nesrin ve Ali Öğretmenlerin evine vardığımızda ev hole kadar öğretmen dostlarla dolu idi .Herkes sessizce gözyaşlarını gizleyemiyordu birbirinden.Her zaman sevecen, vakur anneciği son dakikalarını anlatıyordu Nesrin Öğretmenin...Gece yarısını geçtiğinde, gün 19 mayıs gününe evrildiğinde evde yola çıkma telaşı vardı.Yol Bodrum Mumcular köyüne; Ali beyin doğup büyüdüğü köye,Nesrin öğretmenin çok sevdiği topraklara.Nesrin öğretmenin bedeni sonsuzluk uykusuna orada yatırılacaktı.Cenaze arabası ambülans önde sayısını unuttum çok sayıda özel araç şafak sökmeden köy yoluna vardı.Köy sessizliğine bozan uzaktan gelen davul sesleri ve köpek sesleri idi.Köpek seslerine evet de davul seslerine anlam veremedik.Mumcular aklımda kaldığı kadarı ile üç mahallenin merkezi idi.Ata evine vardığımızda Ali Öğretmenin gözleri görmeyen anneciği .kardeşleri.yeğenleri.yakınları sessiz bekliyorlardı.Kimse kimsenin gözüne bakamıyordu ,hıçkırıklar her gelenle artıyordu.Yakındaki camiden sabah ezan sesi yükseldiğinde uzaktan gelen davul sesi yok oldu.Davulun sırrını sabah gün ışırken sorup öğrendik.Karşı mahallede düğün varmış, adetleri gereği sabaha kadar davul çalarmış.Cenaze geldiğinden haberleri olmamış,olsaymış davulu  hemen sustururlarmış...Gün doğarken evde odalara tepsilerle kahvaltılıklar gelmeye başladı; nerede,nasıl hazırlandığını anlayamadık.Yumurtalar haşlanmış,zeytin ,peynir ,ekmek ve çay konulmuş.Herkes isteksizce üç beş lokmayı birer bardak çay ile aldı, yutmaya çalıştı.

       Her bakışta Nesrin Öğretmenin gamzeli yanakları ve gülen gözlerini görüyorduk.Her ölüm erkendi ,daha yarım asra varamayan Nesrin Öğretmen için daha da erkendi.
     
    Sabah olmuştu.sesiz bekleyiş sürüyordu,başka dünyaya uğurlama töreni öğle namazından sonra olacaktı.Bütün gece oturmaktan ayaklarımız şişmişti. Dostlarla köy içinde üç beş adım  yürüdük, kan dolaşımını rahatlatmak için. Yolda rengarenk giysilerle kızlı erkekli ortaokul öğrencileri gördük. Ellerinde bayraklar,ayaklarında spor ayakkabıları .İşte o anda aklımız başımıza geldi ;bugün 19 Mayıs Atatürk 'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı.bu çocuklar güle oynaya bayram törenine gidiyorlardı,beden eğitimi öğretmenleri onları aylar öncesinden hazırlamıştı bugün için...

       O gün 19 Mayıs 2005 de yıllarca dost beden eğitimi öğretmenleri ;Nesrin öğretmenin eşi, eşim ve arkadaşları görev süreleri içinde ilk kez çelenk töreni ve stadyumda değillerdi .Nesrin Öğretmen için son görevdelerdi...

    On beş yıldır bu geceyi  ve gününü düşünür sevgi ile anarım sevgili Nesrin öğretmen dostumu,mekanı cennet olsun.Çok güzeldin ,çok güzel birliktelikler yaşadık,güzel anılarımız kaldı Didim Mavişehir'de,Sarayköy'de,Denizli 'de...

Arzu Sarıyer
     

11 Mayıs 2020 Pazartesi

SAİT FAİK ABASIYANIK

"Hikâyelerimde şiir kokusu var diyorsunuz. Bir iki tane de şiir yazdım, içinde hikâye kokusu var dediler. Demek ki ben ne hikâyeciyim ne de bir şair. İkisi ortası acayip bir şey. Ne yapalım beni de böyle kabul edin.” Sait Faik Abasıyanık
Ölüm yıldönümünde saygı, sevgi ve özlemle anıyorum...11 Mayıs 1954

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, gülümseyen insanlar

Fotoğraf Burgazada Sait Faik Müzesi



MEKTUP

Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu her şeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.
II.
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açılmaya vesiledir.
Kınalıada, vapur, deniz, yunus
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi
Niye böyle oldu
Neden kitapları severdim?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir?
Burada senin doğduğun bana malumdur
Yoksa sever miydim minareleri
Süleymaniye’yi?
Sen gâvur olduğun halde.
Sait Faik Abasıyanık



Arkadaş
Bugünlerde bir akşam, şehrin aynalı gazinosuna ve aynaların içine
Selim-i salis gibi oturacağım.

Önümde rakı... dışarda akşam. akıntı, kayıklar ve gelip geçen...

Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi;
'' Bu herif aşık '' diyecek.
Saçları perişan, dudakları mürekkepli, hali bencileyin serseri bir kızı
Büyük bir sandal
- Akıntının içinden çekip
Rakı kadehimle benim arama bırakacak
Diyeceğim:
'' Bu akşam değil bir başka akşam seni alıp bir kocaman şehre götüreceğim:
''O şehirde toprak çoktan patlamıştır;
''Yıkılmıştır bildiklerim;
''Kocaman cepheleriyle borsalar, saraylar, kimbilir belki de mahkemeler, zindanlar...
''Masaldır artık
''Onların kahramanlığı, onların merhameti, onların fazileti...
Ezanlar, mevlütler, harbler, taburlarla kahramanlar...
Kafam alkolsüz, ellerim kelepçesiz,
Seni bir akşamüstü, Sotiraki' nin gazinosundan
Rakı kadehimle benim aramdan alıp
Altın akşamların sarı çocukların tırmandığı
Kuşların öttüğü ve yemişlerin yendiği
Hudutsuz ve çitsiz,
Perisiz ve cinsiz,
Kümessiz ve evsiz
Hasılı numarasız
Bir memlekete götüreceğim.
İstasyondan iner inmez
Seni metrolar başka beni başka tarafa götürsün. Zararı yok!
Yalnız yine böyle kumral akşam üstleri
Yapayalnız kaldığım kasım akşamları
Buruşuk manton, dağınık saçların;mürekkepli ağzın ve hemşire çehrenle
- Ayaklarını bir sandalyeye dayayıp-
Bana iki satır birşey söyleyeceksin:
''Bugün ne yaptın, çalıştın mı? ''
İstersen sonra kalkar, gezmeye gidersin
Bensiz...
Sen bilirsin.
Sait Faik Abasıyanık

6 Mayıs 2020 Çarşamba

6 MAYIS

                                  "Erdemleri rehberimiz;
                                  Anıları yolumuza ışık olsun "
                                   Nihat Behram

                                        DENİZ,HÜSEYİN ,YUSUF
      Çok çok küçüktüm.etrafımda olup bitenleri yeni yeni anlamaya çalışyordum. Bir sonbahar sabah annem,annenem ve dedem ağlıyorlardı.Nedenini soramayacak yaştayım .Aklımda kalanlar onların konuşmalarında geçen sözler:Menderes,Zorlu,Polatkan asıldılar…Belki yıllar sonra asılmanın ne olduğunu öğrendim.Boyuna geçirilen iple boğulup öldürme,ceza,ölüm cezası ,idam.
      Yıllar sonra bir kez daha annemi sabah erken saatlerde ağlarken buldum. Bu bir ilkbahar sabahı idi Bu kez büyümüştüm soru sorabilecek kadar ,neden niçin?... Sabah erken kalkan annem bu kez Deniz,Yusuf,Hüseyin diyordu”.Üç gencecik fidan” diyordu annem,”Onlar adam öldürmediler ki…”Anlamıştım artık çocuk değildim,ilk gençlik yıllarımı sürüyordum.Eve giren gazetelerden Dev-Genç nedir, neler yapmıştır okumuştum.Bugünkü bilincim olmasa da “Tam bağımsızlık, emperyalizm, 6.filo,Gemerek, Mahir, Kızıldere”kavramlarını öğrenmeye çalışıyordum.Bir de günlerce mecliste tartışmalar,İsmet İnönü’nün idam cezasını iptali için cabaları anımsayabildiklerim arasındadır.Yıllar sonra annemin göz yaşı döktüğü iki ayrı idam olayının üçe üç olduğunu anlayacağım.Üçe üç…Bu nasıl misilemedir…Üç karşı devrimciye , üç devrimci mi?...


      O’nlar 68 kuşağı idi on yıl sonra 78 kuşağı olarak adlandırılan bizim kuşak geldi.Bizim kuşak Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mahirleri rehber edindi.Teorileri,eylemleri öğretimizdi.Hemen her eylemimizde “Deniz,Mahir,Hüseyin,Yusuf Ulaş!..sonuna kadar savaş!..”sloganımızdı.Savaşan kuşağın gençleriydik biz ..Neden niçin savaş???Onların sözleriyle yanıtlayayım”Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden ,halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık” Bedeli ..Her savaşın bir bedeli vardır,onlar bu bedeli canlarıyla ödediler.Uğur Mumcu’nun dediği gibi:
“Bir gece sabaha karşı,

Pranga vurulmuş ellerimiz

ve ayaklarımızla çıkarıldık

idam sehpalarına.

Herkes tanıktır ki korkmadık.

İçimiz titremedi hiç.

Mezar toprağı gibi taptaze,

mezar taşı gibi dimdik

boynumuzu uzattık

yağlı kementlere

Asıldık ey halkım, unutma bizi”

      Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan,Hüseyin İnan ;Üç yürek,üç fidan.O'nları iki güzel kitap o kadar güzel anlatıyor ki; .Erdal Öz”Gülünün Solduğu Akşam”,Nihat Behram “Darağacında Üç Fidan” Yaşantıları, anıları, eylemleri ve yargılanma süreçleri. Darağacındaki anları,dik duruşları…yankıları,savunmaları ve belgeleri.

      Nihat Behram “Darağacında Üç Fidan” kitabının “Yan yana yaşamış yan yana ölmüşlerdi,ama yan yana gömülmeleri engellendi” bölümünde üç cesur yürekli fidanın üç cesur yürekli babalarını anlatıyor.Çok etkilendiğim bir bölüm. Kısaca şöyle özetliyeyim:Cemil Gezmiş,Beşir Aslan,Hıdır İnan.6 mayıs 1972 sabaha karşı darağacndaki üç fidanın cenazeleri Ankara Karşıyaka Mezarlığın'da babalara gösterilir (polislerin gözetiminde).Hıdır İnan sırayla üçünün de yüzünü açar ve birer birer alınlarından öper.Yıllar sonra oğlunu ancak bu şekilde bu kadar yakından ve içten öpebilmiştir.Yaşayan insan kokuları,daha gövdelerinden uzaklaşmamıştır.”Vatan ve bağımsız Türkiye sağ olsun”der ve örtülerini bir daha açılmamak üzere yüzlerine örter.

      6 mayıs gecenin karanlığı,aydınlığa çekiliyor.Halkın “Hıdırellez” günüdür.Toprağa tohum atılır Hıdırellez’de…Halk inancında toprağın bereket vakti diye bilindiği bir gündür…Bugün O üç cesur devrimci yüreği anıyorsak,unutmuyorsak; O’nların attığı tohumlar yeşeriyor ,dal budak salıyor demektir…

Arzu Sarıyer





Asılmış bir al umuttan
Karagücün korku dalında
Şu can topraktaki üç fidan ölü.
Ve artık ölmezliğin son boyutundan
Göverir yeşil bahar yağmurlarında
Denizgülü, Yusufgülü, Hüseyingülü.
Ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü.
Kançiçeği sökünü arkalarından...
Açmış böğrünü, hepsine ana sıcaklığında
Devrimin kankalesi Karşıyaka gömütlüğü.
Ve gençlik günlerine doymamışlık dağından
Bakar, alınlar mavide ve göğüs hep namluda
Gezmişgülü, Aslangülü, İnangülü.
İnanç bir deliçay ki yeşertir bir gün çölü.
Karşıyakanın üç gülü
Yürek dalıma gömülü
Karşıyakanın üç gülü
Tüm kançiçekleriyle
Göz pınarıma gömülü...

TAHSİN SARAÇ / KARŞIYAKA'NIN ÜÇ GÜLÜ


1 Mayıs 2020 Cuma

1 MAYIS




     Bugün 1 Mayıs İŞÇİ VE EMEKÇİ BAYRAMI” kutlu olsun. Emekten yana olanlara bayram gibi bayram olsun. “İşçinin Emekçinin Bayramı”Meydanlarda işciden yana emekten yana güç gösterisi.Emek; kol gücü, fikir gücü, sanat gücü...Bu bayram meydanlarda elele, omuz omuza emekten yana kutlanan bir bayramken ne yazık Dünyada çapında ilk kez Corona salgın hastalığı yüzünden balkonlarda kutlanan bir bayram oldu...
Atmışını aşan bir ömürde yaşanan her olayda anılar anıları canlandırıyor. Otuz yıl, kırk yıl bir çırpıda söyleniveriyor. Ya yaşananları konuşmaya, yazmaya kalkışırsak hangisinden başlayacağımızı bilemiyoruz.

     Ülkemizde hep yasaklı oldu 1mayıs bayramları. 12 Eylül öncesi yasaksız bir 1 mayıs bayramını öğretmenliğimin ilk yıllarında 1979 da yaşadım. Tös'den sonra en büyük öğretmen örgütü Töb-Der çatısında.Meslekğimde İlk yıllarda o kutsal çatıda bulunmak ne büyük ve güzel şansımış, sonraki yıllarda daha iyi anladım. Emeğin örgütlenmesi, güçlerin birleşmesi...
Tarihçesi en eski ilçelerden birinde görev yapıyorum. Merkez nüfusu az, köy nüfusu çok, her köyde ilkokul, büyük köylerde ortaokul var olan ilçe Afyonkarahisar 'ın Sandıklı İlçesi. Anadolu' da pek çok ilçe imarında olduğu gibi hükümet binası merkezde, yanlarında askeriye ve jandarma binaları ve okullar. Hükümet binasının tam karşısında yuvamız Töb- Der binası,tek katlı ahşap küçük bir dükkandan bozma. Sağlı sollu yanlardaki küçük dükkanlarda avukat dostlarımız vardı, rahmetle anıyorum. O küçük ilçenin küçük binasında büyük bir örgütlenme içindeydik. İki yüzü aşan sayıda Töb-Der üyesi öğretmenlerdik. Aynı çatıda iki grup vardı, o günkü adla fraksiyon: Devrimci Yol, Halkın Kurtuluşu. Harika fikir birliği içinde olan iki sol grup, seçim zamanı fikir mücadelesi verilir, seçimden sonra dostça kucaklaşılırdı. 


     O yıl 1 mayıs il il meydanlarda kutlama izini verildi. Bizim ilçeye en yakın iki ile Burdur ve Uşak'a bayrama gitme kararı alındı. Bir otobüs Devrimci Yol grubunda olan dostlar ve ben Burdur 'a, Halkın Kurtuluşu' ndan dostlar Uşak'a. Güle oynaya o sabah Burdur sınırına dayandık. Başkanımız bizimle can dostum İbrahim Gedik eşi Fatma Abla, çocukları Figen ve Tonguç. Kız Meslek Lisesi öğretmenleri, Sandıklı Lisesi öğretmenleri, merkez ilkokul öğretmenleri ve köylerden gelen öğretmenler kırk kişi. Şehire az kala aracımız durduruldu, kimlikler istendi çıkardık, baktılar polis memurları. Uyarılarımıza rağmen beş arkadaşın kimliği yoktu, üzgünüz... Eşim, arkadaşım, çocuğum dinlemedi memurlar. Miting bitinceye kadar polis karakolunda konuk olacaklarını söylediler . O yıllarda mavi mavi bize bakan Burdur gölüne baktık gülümseyemedik. Yolumuza devam ettik, şehrin girişinde araçtan indik. Çevre illerden gelen dost örgütleri bekledik. Cadde ve sokaklar kalabalıklaşıyordu. Yürüyüşe geçtik kocaman sopalarda dört metrelik afişimiz. Ağır sopaların birini can dostum Şerife Öğretmenimin eşi Ahmet Cin bey(Mekanı cennet olsun) taşıyordu. Diğerini hatırlayamıyorum, üzgünüm. Hatırladığım saatlerce Ahmet beyin taşıması, bir kere yoruldum demememesi. Sonraki yıllarda ne çok konuştuk, o vakur duruşu.. Yürüyüş konvoyunda biz yürürken çatılarda sivil, resmi pek çok görevini son derece düşkün kişiler çatılarda koşullanıp bol bol fotoğrafımızı çekiti. Bize de verselerdi o fotoğraflardan hatıra kalsaydı. Şimdi ne çok eksikliğini hissediyorum. Zuhal arkadaşım harika pozlar verdi, çekmeleri için işaret de verdi. Biz gülmekten yerlere yatamadık, arkamızdan gelen kalabalıklar izin vermedi. Burdur caddelerinde marşlar, türküler söyleye söyleye geldik meydana . Meydan doldu, Akdeniz sıcağı bastırdı. Kırmızı beyaz şapkalarımızı giydik, kırmızı...bayraklarla meydan gelincik tarlası gibi oldu. Konuşmalar , sloganlar, marşlar derken miting şölen havasında sürdü, bitti. 

     Tüm örgütler geldikleri gibi gitmek için caddelere doldurdular. Neden , niçin, nasıl olduysa egemen gücün sesleri "Hemen araçlarınıza binin Burdur'u terk edin" anoslarını duyduk. Hızla araçlarımıza ilerlerken olaysız geçen mitingde canları sıkılan toplum polisleri ellerinde copları arkamızdan koşmaya başladı. Araca zor bela bindik, kim var yok saymadan araç hareket ettik. Polis araçlarını arkada bırakıp Burdur çıkışa ilerledik (Afyonkarahisar yönü). Araçta arkadaşlar eksik , yanılmıyorsam başkanımız İbrahim bey arkadaşlarımızı bulmak için şehir içine döndü. Aracı mesire yeri sandığımız bir yerde durdurduk arkadaşlarımızı beklemek için. Mesire yeri sandığımız yer Burdur Hapishaesine ait bahçede, müdür ve personel bahar bayramı pikniği yapıyorlarmış. Araçtan indik az hava almak, bir yudum su içmek için. Okul müdürüm, nişanlısı ve ben gruptan beş on adım aralanıp piknik yapan gruba yaklaşmıştık. Sigara içiyorduk, belki de ateş istemek için yaklaştık. Israr etti grupta sonradan hapishane müdürü olduğunu öğrendiğimiz cesur insan bir bardak çay içmemiz için. Bir yudum almamıştık ki çayımızdan otobüs etrafında bağrışmalar. Polis elinde cop vuruyor önüne kim denk gelirse, aynı anda bağırıyor "Nedir sizden çektiğimiz, akşama kadar sıcakta piştik" "Defolun gidin... " Herkes otobüse bindi ard arda cop eşliğinde. Biz donduk kaldık otobüse yürüsek hareket etti, binemiyeceğiz. Binen arkadaşlar kaldı diyemediler. Biz bağıramadık durun diye. Bir kaç adım atsak copları başımızda paralayacaklar. Bekledik, polisler araçları ile bizim otobüsün ardından Burdura döndü. Pikniğini yarıda bırakan hapishane müdürü özel aracı ile bizi otobüsmüze yetiştirdi. Yıllardır minnetle anarım... Başkanımız İbrahim bey Burdur 'da kalan arkadaşları taksiyle getirdi. Örgüt eksiksiz otobüste buluştu. Bütün yaşadıklarımızı en iyi gözlemleyen hatta savrulan coplardan paylar alan başkanımızın çocukları on yaşında kızı, sekiz yaşında oğlu hiç unutamadılar. Anı anına her birlikteliğimizde aynı heyecanla anlatılar, sonraki yıllarda...
Çok yorulmuş, çok acımıştık. Burdur göl kıyısına gidip balık yemeden dönenemedik. Afiyetle yedik... Kim daha devrimci yarışına giren dostlar eleştirmişler.Haklılar belki kendilerince; devrimci acıkmaz, üşümez, yannaz, sevmez, süslenmez, gülmez, ağlamaz...

Kırbir yıldır her 1 mayısta 1979 1 Mayıs İşçi Emekçi Bayramını anarız, hem güler hem de ağlarız. İnsanız biz...
1 Mayıs 2020 Denizli
Arzu Sarıyer